Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda ve Anadolu'da yetişen evliyaların, âşıkların, halk kahramanlarının ve halveti yoluna hizmet eden tasavvuf büyüklerinin bıraktığı miraslara sahip çıkarak, bu büyük şahsiyetleri tanıtmak, onların müessselerinin içtimai fonksiyonlarını, tasavvuf yolunu, eserlerini, fikirlerini kısaca tüm miraslarını yaşatmak ve daha sonraki nesillere aktarabilmek ve adlerına yaraşır bir tarzda devam ettirmek.
Hazar denizinin güneybatısında bulunan Geylân bölgesindeki Lâhîcân’da doğup büyüyen Ömer el-Halvetî, İbrâhim Zâhid-i Geylânî’nin halifesi olarak Hârizm’de irşad faaliyetinde bulunan amcası Ahî Muhammed Halvetî’ye (ö. 780/1378-79) intisap etmiş, onun ölümünden sonra da irşad makamına geçmiştir. Ömer el-Halvetî, daha sonra Karakoyunlu hâkimiyetinde bulunan Tebriz’e giderek irşad faaliyetini burada sürdürmüştür. Tarikat silsilesi, Ahî Muhammed vasıtasıyla İbrâhim Zâhid-i Geylânî’ye nisbet edilen, ancak kurumlaşmış bir tarikat halini almayan Zâhidiyye silsilesiyle birleşir.
“Tasavvuf” ve “Vakıf”, Osmanlı Medeniyetinin müesseseleştirdiği iki mühim mefhum…
Osmanlı coğrafyasının her köşesinde zaman zaman birbirinin içinde de yer alarak tezahür etmiş bu iki değerli müessesenin, Dersaadet’te zirve numunelerini görüyoruz. Aziz Vatanımızın ve bilhassa İstanbul’un hemen her semtinde bir tekke veya vakıf eseri bulmak mümkündür.
Yeniden yeni bir dirilişle yeni fetihlerle, yeni fatihlerle tekrar tekrar ikram eyle yâ Rabbî..